Oğuz ÇETİNOĞLU: Gece Yarısı Güneşi

26.10.2022
Emekli Yarbay Atilla Çilingir, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına katılmış bir Kıbrıs Gazisidir. 1985-1987 yıllarında da yine Kıbrıs’ta görevlendirildi.

Emekli olduktan sonra Kıbrıs’la alâkalı 10, Türkiye hakkında 1, Sigortacılık üzerine 1 ve Kıbrıs’ta cereyan eden olayların romanı olarak 1 olmak üzere 13. kitabını yayınladıktan sonra yine Kıbrıs’ta yaşanan büyük bir aşkın romanını ‘Gece Yarısı Güneşi’ adı ile okuyucuya sunuyor.

Kuzey Kutbu’na çok yakın olması sebebiyle Finlandiya’da yaz aylarında 73 gün boyunca güneş batı ufkunda bir dakikalığına kaybolduktan sonra doğudan parlak yüzünü gösterir. Gecenin tam yarısında, öğle güneşi gibi tam tepededir ve ‘Gece Yarısı Güneşi’ olarak anılır.

Geceyarısı güneşi, mâvi ve yeşilin bütün tonlarıyla gökyüzünü ve yeryüzünü aydınlatır. Harikulâde renk şöleni bu gecelerde, romantik âşıkların buluşmalarına şâhitlik eder. Fısıltılı konuşmalarını dinler.

Atillâ Çilingir’in yazdığı romanın bayan kahramanı Kıbrıs Barış Gücü Görevlisi Sara üsteğmen de Finlandiyalıdır. Işıltılı mâvi gözleriyle ve ipeksi sarı saçlarıyla âdetâ ‘Gece Yarısı Güneşi’nin Kıbrıs’taki temsilcisidir. 1,90 boyunda atletik yapılı, yeşil gözlü Yüzbaşı Sarp, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevlisi olarak Kıbrıs’ta bulunmaktadır.

Gecenin bir yarısında Rum kesiminden gelen müthiş bir patlama sesi ile Barış Gücü ve Türk askerî grubu tedirgin olur. İlgililer hâdisenin tahkîki için harekete geçer. Bunu fırsat bilen antik Yunan mitolojisinin Kıbrıs’ta görevli aşk tanrıçası Afrodit devreye girer ve güzeller güzeli Sara ile seçkinler seçkini Sarp’ı bir araya getirir. Sükûnetle atlatılan ilk buluşmanın hemen akabinde, taraflar arasındaki elektriklenme tesirini gösterir ve neye uğradıklarını anlayamamış olmanın sırları bedenlerini sarmıştır. Afrodit boş durmaz. Türk ve Rum kesimi arasında yumuşama sağlamak maksadıyla tertip edilen yılbaşı balosunda Sara ve Sarp’ı bir araya getirir. Yeni bir yıla girişin ilk saatlerinde muhteşem bir vals ile âşıklar, her ne pahasına olursa olsun asla ayrılmama sözleşmesini gözleriyle imzalarlar.   

Yunan Mitolojisinde Takhisis gibi kötülük tanrıçası da vardır. Her fırsatı değerlendirir ve okuyucunun çok sevdiği, aşklarının sonsuza kadar devam etmesini can-ü gönülden temenni ettiği Sarp ve Sara’yı geçici de olsa birbirinden ayırmayı başarır. Ayrılmalar ve birleşmeler sayfalar boyu devam ederken okuyucu, sayfalar değil satırlar arasında nefes nefese gelişmeleri tâkip etmeye çalışır. Bâzen sabahın hayrı, gecenin şerrini yok eder. Âşıkların birbirine bağlılığı, okuyucuyu romanın bağımlısı hâline getirir.

Hayırlar da şerler de, bu yazıya sığdırılamayacak kadar çoktur.  ‘Çok veren maldan, az veren candan’ fehvasınca ancak kısa bölümler hâlinde sunulabilir.

Tadımlık bölüm 1:

Sarp ile Sara, oturdukları kafeterya masasından, hemen bitişikteki Magosa Kalesi’nin taş duvarlarını eritecek kadar sıcak, sımsıcak duygu yoğunluğu içinde kalktıklarında sabahın 04.00’ü olmuştu...

Sarp, sevgi sarhoşluğu içinde, kucakladığı Sara’ya:

-Artık Girne’ye dönmeliyim bir tanem. Hem sana anlattığım gibi bugün de birliğime haber vermeden ayrıldım. Hiç umurumda değil ama beni yine cezalandıracaklar. Seni bir süre göremeyebilirim. Ama yanımdaki arkadaşım Metin ile sana haber gönderip, bundan sonra seni nasıl ve nerede göreceğimi bildireceğim sevgilim.

Sarp’la Sara kavuşmalarındaki coşkunun yerini alan ayrılık acısının gölgesinde sanki bir daha görüşemeyeceklermiş gibi hasretle kucaklaştılar...

Sarp, bölüğünden izinsiz ayrıldığı için 3 ay hapis cezasına çarptırılır. Karar günü hapishâneye gönderilir. Sevdiği kızı görmekten bir gün bile mahrum kalmaya tahammül edemeyen Sarp, 90 gün yaşayamayacağını düşünerek zifirî karanlıklara karışır. Girne Askerî Cezâ Evi’ndeki ilk gününde bir ziyâretçisinin olduğu söylenir. Kalbi duracak gibi olur. Acaba O’mu?

Gelen, bir müddet önce bindiği taksinin; yüreği sevgi dolu candan bir insan olan şoförüdür. Son olarak onunla Magosa’ya sevgilisini görmeye gitmiş, gidiş dönüş sırasında candan dost olmuşlardı. İki dost, konuşmaya başlamadan önce bir müddet bakıştılar, sonra ânî bir hareketle kucaklaştılar. Sarp, yeniden hayata dönmüş gibi olduysa da, hıçkırıklarını zapt edemeyen dostu Metin’e eşlik etmekten kendisini alıkoyamadı. Cezâevi duvarları ne acılar görmüş, nelere şâhitlik etmişti. Fakat taş duvarlarda yankılanan böylesi bir ağlama sesi hiçbir zaman duyulmamıştı.

Tadımlık Bölüm 2:

Dostu Sarp’ın ve ‘yenge’ diye hitap ettiği Sara’nın içerisinde bulunduğu trajik durumun kahredici ıstırabını akciğerinin derinliklerinde hisseden taksi şoförü Kıbrıslı Metin, bir gün yengesini görev yaptığı Magosa’dan alır ve Girne’deki hapishâneye götürür:

Girne’ye geldiklerinde henüz öğle olmamıştı. Cezâ evinin ziyâret saatleri öğleden sonra başlıyordu. Sara öylesine sabırsızdı ki, Sarp’ı görmek için birkaç saat daha beklemeye hiç ama hiç tahammülü yoktu. Saati gelmeden görüşebilmek için cezâ evi müdürüne gitti. Magosa’dan geldiğini cezâ evinde bulunan arkadaşı Sarp üsteğmeni görmek istediğini belirtti. Ancak bu sözler müdürü tatmin etmemiş; ‘yabancı bir subayın bir Türk subayı ile ne işi olabilir?’ diye düşünmüştü. Bu sebeple:

-Bu görüşme için alınmış bir izniniz var mı? Yoksa bu görüşme mümkün olmaz.

Bu cevap üzerine Sara öylesine üzüldü ki, gözleri karardı, sendeledi tam yere düşecekken, yanına gelen Metin onu kollarından yakaladı. Bir sandalyeye oturtup müdüre Sara’nın oraya neden geldiğini kısaca anlattı. Birbirlerini seven bu iki gencin kısacık da olsa görüşebilmeleri için müdürün inisiyatif kullanmasını istirham etti.

Müdür, anlatılanlar karşısında allak-bullak olmuştu. Sarp üsteğmenin yaşadığı durumu o da yakından biliyordu. Sarp birkaç defa hücresinde baygın olarak bulunmuş, bundan haberdar olan müdür, revir sorumlusu doktor ile görüştüğünde, bu genç üsteğmenin âdetâ kendini öldürmek istercesine aç ve susuz kalmayı tercih ettiğini öğrenmesine rağmen bunun sebebini bilmiyordu. Şimdi öğrenmişti. Netice de o da insandı. Metin’e dönerek:

-Bu Barış Gücü subayına söyle arkadaşını görebilmesi için ona yarım saat izin veriyorum. Ne bir dakika fazla, ne de eksik. Üsteğmen Sarp ile görüşecek, sonra da sessizce buradan ayrılacak. Bu görüşmeyi hiç kimse bilmeyecek. Yoksa beni görevden alırlar!

Yarı baygın bir şekilde bekleyen Sara, bu sözleri duyduktan sonra yerinden zıplayarak fırladı! Üstünü başını düzeltti. Saçlarını eliyle tarayıp, gözyaşlarını da sildikten sonra, Sarp’la görüşeceği odaya girdi ve sevgilisini beklemeye başladı.

Ceza evi gardiyanı, Sarp’ın kaldığı hücre kapısının kilidini açtı. Büyük bir gıcırtı ile açılan hücre kapısının ardından hücresinde iki büklüm oturan Sarp göründü!

Gardiyan: ‘Müdürüm seni görmek istiyor’ dedi.

Odasına girdiğinde; müdür pencereden dışarıyı seyrediyordu! Kapıya döndü ve Sarp Üsteğmene hitaben:

-Bak üsteğmenim iki ayı aşkın bir süredir buradasın, iki defa hücrende baygın bulundun. Ne yemek yiyorsun, ne su içiyorsun! Ölmek mi istiyorsun? Daha çok gençsin. Hem seni sevenlerin, belki de senin de sevdiğin var! Bunu yapma, daha yaşayacağın çok uzun bir hayat var.

Müdür, âdetâ günah çıkarırcasına Sarp üsteğmene nasihat edip, tavsiyelerde bulunuyordu. Bir süre ceza evi müdürünü dinleyen Sarp üsteğmen:

-Beni bunları söylemek için mi çağırdınız? Söyleyecekleriniz bunlar ise hayat benim için bir şey ifâde etmiyor! Bir an önce bu yalan dünyadan çekip gitmek istiyorum.

Müdür, böylesine bir cevabı hiç beklemiyordu. Ama bu defa Sarp’ı hiç beklemediği bir şekilde etkisi altına almaya kararlıydı!

Bu kararlılıkla sordu:

-Ya sevdiğin kadın? Onu da mı görmek istemiyorsun? Kendine bu kadar acımasız davranman onu hiç mi üzmeyecek?

Sarp, bu duydukları karşısında şaşırdı:

-Siz böyle birisi olduğunu nereden biliyorsunuz? Kim anlattı size diyerek, heyecanla sordu...

Ceza evi müdürü:

-Bunun ne önemi var ki? Önemli olan böyle bir gerçeğin varlığı. Bu gerçeğin kahramanı seni görmeye gelmiş, hadi koş. Tam yarım saatin var ona göre, diye cevapladığında;

Sarp üsteğmenin içinde bir sevinç patlaması olmuş, bir an önce sevgilisine kavuşmak istercesine koşar adımla odadan çıkıp, görüşmenin yapılacağı odaya koşmaya başlamıştı. Görüş odasına girdiğinde kalbi yerinden çıkacak gibiydi! İşte sevdiği kadın, biricik Sara’sı tam karşısındaydı.

Her ikisi de büyük bir hasretle kucaklaştılar. Özlemle birleşen dudakları onların sevdasının ne kadar büyük, ne kadar güçlü olduğunu anlatan en güzel duygunun yansımasıydı...

Sarp, sevdiği kadının kokusunu uzun, uzun içine çekiyor, bir taraftan da ipeksi sar saçlarını okşarken, sevgi kelimeleri görüş odasının duvarlarında yankılanıyordu:

-Saram, gece yansı güneşim benim, seni öylesine çok özledim ki, bir ara aklımı yitirecek gibi oldum. Bu hasrete dayanacak gücüm bitmişti ki, birden seni karşımda buldum canım sevgilim, güzel kokulu çiçeğim benim, inan ki, canıma can kattın. İyi ki geldin sevgilim.

Sara ise sevdiği adamın kollarında aşkının hasretini dindirmeye çalışırken:

-Canım sevgilim ya ben, ya ben! Seni nasıl özledim bir bilsen. Magosa’dan ayrıldığın günden beri rüyalarımdasın. Her sabah seni bir daha ne zaman göreceğim diyerek uyandım. Gözlerim hep seni aradı. Her günün sonunda senin kokunu yeniden soluyabilmek için Magosa Kalesi’nde oturduğumuz kafeye gittim. Gelmeyeceğini bildiğim halde seni orada bekledim. Her defasında da seni göremememin hüznüyle geri döndüm. Ama bak, şimdi yeniden bir aradayız, yeniden kollarının arasındayım. Yüce Tanrım ne olursun bu anın güzelliği sonsuza kadar sürsün, sana yalvarıyorum. Diye inledi!

Ancak görüşebilmeleri için verilen süre dolmuş, görüşme odasının kapısını açan gardiyanın sesi duyulmuştu:

-Görüşme sona ermiştir.

Ceza evi duvarlarında yankılanan bu ses, onları yeniden hayatın acımasız yüzü ile karşı karşıya getirdi! İki sevgili son bir defa daha sarılarak birbirlerine vedâ ederken:

Sarp Üsteğmen:

-Güzel sevgilim, sonu ne olursa olsun, ceza evinden çıkar çıkmaz yine sana geleceğim. Hem baharın gelmesine çok az kaldı. Kıbrıs’ta bahar çok güzel geçer. Gör bak! Bu güzelliğin keyfini birlikte çıkaracağız. Bekle beni bir tanem. Dedikten sonra; Sara’ya sarıldı. Onu bir kez daha öptü ve kulağına: ‘Hoşça kal aşkım, kendine dikkat et’ diye fısıldadı.

Sara da:

-Seni sonsuza kadar bekleyeceğim. Seni çok seviyorum, diyerek; Sarp’a sımsıkı sarıldı. Kokusunu bir defa daha içine çekti, o son vedâyı hasrete dönüştüren dudaklar birleştiğinde; gardiyanın sesi tekrar duyuldu:

-Haydi, tamamdır artık. Görüşme bitti...

Fakat roman bitmedi. Hattâ yeni başlıyor. 262 sayfanın 72.sindeyiz. İyilik meleği Erlik iki sevgiliyi kavuşturmaya çalışırken, kötülük meleği Ehrimen şeytandan aldığı akılla, insanoğlunun aklına gelmeyecek zorluklar çıkarır.

Kurgusu mükemmel bir roman… Harikulâde bir anlatımla cennet Kıbrıs’ın havasını teneffüs ettiren, manzarasını pek mükemmel tasvir eden; kâh lirik, kâh epik destan gibi, hem aksiyon hem de aşk filmi hüviyetindeki romanı okumak çok kişiye iyi gelecek.

Gözyaşları; kâh erişilmesi güç saadetlerden, kâh kahredici hüzünlerden sel olup aksa, mendiller sırılsıklam olsa bile…

 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64

Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: bilgekitap@gmail.com   WEB: www.bilgeoguz.com 
"Kıbrıs" Diğer Yazılar