R A U F RAİF D E N K T A Ş Büyük Devlet Adamı, Eşsiz Vatanseveri, Ebedî Âleme İntikalinin 12. Yılında Hasretle Anıyoruz:

11.01.2024
Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay ATTİLA ÇİLİNGİR Anlatıyor.

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Oğuz Çetinoğlu: Atilla Bey sizinle Dostunuz, Cumhurbaşkanınız, Türklük âleminin Cumhurbaşkanı Büyük Devlet Adamı, Eşsiz Vatansever Rauf Denktaş’ı konuşacağız. Girişi siz yapar mısınız?

Attila Çilingir: Ebediyete intikalinin 8’inci yıldönümünde; o büyük Hürriyet Mücahidinin, Devlet Kurucusunun, Devlet Adamının, Türk Milletinden aldığı güç ve Kıbrıs Türk’üne olan sarsılmaz inancıyla vermiş olduğu mücadele sonucunda, ata yadigârı ‘o gazi topraklarda’, kan çanağından bir devlet çıkardığı gerçeğinin altını çizerek. Onu; minnet ve hasret duygularıyla anıyorum. 

Mekânı cennet olsun.  Vatan ona minnettardır. 

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Gönlü vatan sevgisiyle dolu idi. Uzun yıllar yakınında bulundunuz. Az bilinen hasletlerinden üstün vasıflarından bahseder misiniz? 

Çilingir: O; Toros Dağları’nın yüceliğine, Karkot Deresi’nin hür, sâkin ve gür akışına sevdalıydı. Son nefesine kadar Kıbrıs Türklerinin hür yaşaması ve bağımsızlığı için direndi,  mücadele verdi ve sonunda kan çanağından bir devlet çıkardı.  

Hayatının hiçbir döneminde Anavatan Türkiye’den, Türk Milletinden ve Mehmetçikten asla vazgeçmedi…

Çetinoğlu: O’na pek çok sıfatlar yakıştırıldı. Siz nasıl anıyorsunuz? 

Çilingir: Rauf Raif Denktaş. Kıbrıs Millî Davamızın lideridir.   Adı; Türk Dünyası Târihine altın harflerle yazılan bir devlet adamı, milletinin kazanılmış târihî ve hukûkî haklarını dirençle savunan bir hürriyet mücâhidi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin Kurucu Cumhurbaşkanıdır. İyi bir hukukçu, şâir, yazar, fotoğraf sanatkârı, iyi bir eş, mükemmel bir baba, duygu dolu şahsiyetini tabiata, tabiattaki bütün güzelliklere ve değerlere ve de dostlara yansıtan bir büyük insandır.

Sıralamaya çalıştığım ve daha pek çok üstün vasıfları, meziyetleri şahsında toplayabilen, 88 yıllık ömrü boyunca, Türk Milletinin ve onun ayrılmaz parçası Kıbrıs Türkleri için gerçekleştirdiği başarılarıyla; adını târih sayfalarına, Türk Milletinin, Kıbrıs Türk’ünün başarıları için çarpan yüreklerimize kazıyan bir liderdir. Ata yadigârı Kıbrıs adasının son bayraktarıdır.

Çetinoğlu: Yılmaz, yorulmaz çetin bir mücadele adamı idi. Bu hususiyetlerinden de söz eder misiniz?

Çilingir: Mücadele yıllarında, Rumların sebep olduğu kan ve ateş bulutlarının sarmaladığı toplumuna umut veren, Türk Milletine olan inancıyla, Mehmetçiğe olan güveniyle, Rum’a asla ve hiçbir dönemde diz çökmeyen bir mücadele adamıydı. En zor durumlarda bile ümidini kaybetmemiş, kendisinin ve milletinin moralini doruklarda tutabilmiş inançlı bir insandı. Toros Dağları kadar heybetli, buna rağmen mütevazı bir gönül adamı idi.

Çetinoğlu: Kıbrıs’a ilk defa ayak bastığınız 20 Temmuz 1974 târihine dönelim. Manzara ve durum ne idi?

Çilingir: 46 yıl önce Kıbrıs’ta: Kıbrıs Türklerinin Rumlar tarafından topyekûn imha edilmesini, adanın Yunanistan’a bağlanmasını, Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesinin bozulmasını önlemek adına;  20 Temmuz 1974 tarihinde garantörlük hakkını kullanarak adaya müdâhale kararı alan dönemin T.C. Hükümetinin, bu savaşa gönderdiği Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Birlikleri içerisinde Bölük Komutanı olarak görev aldım.  Rahmetli Denktaş’ı o yıldan beri tanıyorum. 

Ama o büyük devlet ve dâvâ adamını, ‘İnsan Denktaş’ı’ iyice tanımam, ona daha yakın olmam; kendisinin Cumhurbaşkanlığı görevindeyken 1994 yılında, bana ait savaş hâtıralarımı yazdığım,  ‘Özgürlük Nefesi’ isimli kitabımı Lefkoşa’da bastırması vesilesiyle oldu Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmasıyla başlayacak, aynı dâvâyı savunmak için yemin eden ‘Kıbrıs Gazileri’ olarak, bu yakınlığımız O’nun son nefesine kadar devam etti. 

Çetinoğlu: İlk karşılaşma ânınıza gidelim: Sizde uyandırdığı ilk intiba ve hissettikleriniz nelerdi… Bunları anlatır mısınız?

Çilingir: Rahmetliyi ilk kez 21 Temmuz 1974 akşamüzeri savaşın devam ettiği Kıbrıs’ın Boğaz bölgesinde görmüştüm. Kendinden emin, insana büyük bir güven veren, cana yakın bir görüntüsü vardı. Savaş ortamına rağmen yüzündeki gülümsemesiyle, ‘’Hoş geldiniz be kardaşlar, özgürlüğümüze de getirdiniz. Allah sizden razı olsun.’’ Sözcükleriyle o zaman kesitinde orada bulunan herkesin gönlünü kazanmıştı. Adada görev yaptığım 1985-87 yılları arasında da görevim gereği çok kez görüştük. Her defasında ‘’Gaziliğime’’ vurgu yaparak; ‘’Hoş Geldin Gazi Dostum’’ cümlesini kurar, büyük bir sevgi gösterirdi. Sadece bana değil tüm Kıbrıs Gazilerine aynı şefkat ve sevgiyle yaklaşırdı. Ama onu daha yakından tanıdığım, liderlik vasıflarına yakinen tanıklık ettiğim yıllar 2004-2012 yılları arasıdır. Çünkü Cumhurbaşkanlığı görevini Sn. M.A. Talat’a teslim ettikten sonra; yeniden mücadele yıllarındaki Mücahit Denktaş ruhuna geri döndü. Son nefesine kadar da kurucusu olduğu devletini, Türk Milletinin ‘’Milli Davamız’’ vasfını verdiği Kıbrıs konusu savundu. Gerçekleri hiç çekinmeden söyledi. Günü geldi sırf doğruları söylediği için Anavatanı bellediği Türkiye’den ‘’çek git kendi davanı adada anlat’’ dendiği zaman dahi Türkiye’ye, bu cümleyi kuranlara hiçbir zaman kırılmadı. Çünkü o biliyordu ki, Türk Milleti yavru vatan bellediği Kıbrıs’tan asla vazgeçmeyecekti. Ömrünün son sekiz yılında onunla birlikte geçen her anım benim için gurur duyacağım zaman kesitidir. Böylesine büyük bir devlet adamını yakinen tanımış olmam aileme bırakacağım en değerli mirastır. O hayatı boyunca vatanım, Türkiye’m ve Türk Askeri dedi.

Çetinoğlu: Sonraki yıllarda…

Çilingir: Sanki aramızda özel bir iletişim kurulmuştu. Her yazdığım makaleyi, Türkiye’den çalışma ofisine göndererek, o büyük insanın yorumuna arz ediyor; Kıbrıs konusuyla ilgili güncel ve tarihe ışık tutacak değerli görüşlerini alıyordum. 

Öylesine nazik, öylesine öğretici ve öylesine bilgi doluydu ki, O’nun yanında geçen zamana unutamayacağım hâtıralar sığdırarak, böylesine tarihe mal olmuş bir devlet adamının çok yakınında bulunabildiğim için kendimi çok şanslı addediyorum. 

Kıbrıs konusunda kendisinden öğrendiğim doğruları, Kıbrıs Millî Davamıza damgasını vuran olayları, tarihe yazan ve tarihe mal olmuş bir Türk Büyüğünden dinlediğim için, can liderimle birlikte geçirdiğim yılları, bu süreçten bana kalan hâtıraları,  ömrümün en önemli, en değerli kazancı olarak görüyorum. 

Unutulmasın ki, Kıbrıs adası elimizden kayıp gitmemiş, hâlâ üzerinde ay yıldızlı bayraklarımız şan ve şerefle dalgalanıyorsa; Kıbrıs Türkleri adada hür ve bağımsız bir devlet olgusu içinde yaşayabiliyor ise; bu millî ve ulvî değerleri,  öncelikle bu uğurda hayatlarını seve, seve fedâ eden şehitlerimize, 50’li yıllardan son nefeslerine kadar, Kıbrıs’taki târihî ve hukûkî haklarımızın korunması ve geliştirilmesi için yılmadan çalışan, çabalayan; târihin hiçbir döneminde Rum tarafına tâviz vermeyen…

Dâima anavatanı Türkiye’ye ve Türk Milletine güvenen Kıbrıs Dâvâsının simge isimleri Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş ve dava arkadaşlarına… 

Ve tabii ki, bu uzun süreçte Kıbrıs konusunu Türk milletinin vazgeçilmez en önemli meselesi olarak gören, bu konuyu millî menfaatlerimize uygun bir şekilde her platformda yılmadan savunan siyasetçilerimize borçluyuz. 

Çetinoğlu: Cumhurbaşkanlığı sırasındaki tavır ve davranışlarını tahlil eder misiniz?

Çilingir: Rahmetli Denktaş, kurucusu olduğu KKTC Cumhurbaşkanlığında görev aldığı yıllar boyunca etmiş olduğu yemine sadakatle bağlı kaldı. Daima Kıbrıs Türk Halkının adadaki kazanılmış tarihi ve hukuki haklılıklarını savundu. Hiçbir zaman kazanılmış bu haklardan ne vazgeçti, ne de bu hakların sulandırılmasına müsaade etti. Hele ki Türk askerinin adadaki varlığı ve Türkiye’nin Garantörlüğünün adada olmaması gerektiğinin müzakere masasına gelmesini değil kabul etmek, görüşmeler sürecinde söz edilmesine dahi müsaade etmedi. Görevde kaldığı sürece daima Kıbrıs Türk’ünün müreffeh geleceği için gayret gösterdi. Anavatan yöneticileriyle her zaman iyi geçindi.

Çetinoğlu: Batılı ülkeler ve ‘uzak batı’ diyebileceğimiz ABD’li siyâsetçiler, devlet adamları, Sayın Denktaş’ın uzlaşmaya kapalı bir insan olduğu iddiasındaydılar. Halbuki gerek Kıbrıs’taki siyâyetçiler gerekse Türkiye’deki devlet adamları ve siyâsetçilerle ilişkileri son derece düzgün ve seviyeli idi. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Çilingir: Denktaş’ın adadaki gerçeklere, Kıbrıs Türklerinin kazanılmış hukuki ve tarihi kazanımlarına dayanarak; müzakereler süresince Rumların ada Türklerine azınlık haklarından bir fazlasını vermemelerine onun müzakerelere kapalı, Rumların her haksız talebine daima hayır demesi onun ‘’Mr. No…’’ olarak anılmasına neden oldu. Ama bilir misiniz bu haksız nitelenmesine karşın, bugüne değin Sn. Denktaş ne dediyse o oldu. Annan Planı döneminde de, sonraki müzakereler sürecinde de… Özellikle AB döneminde bir ara neredeyse Kıbrıs’tan vazgeçilmesi süreci yaşanırken, ada gerçeklerini görmezden gelen, göz ardı eden siyasilerimiz; günümüz dünyasında adeta Denktaş’ın savundukları doğruları savunmaktadırlar. Özellikle mavi vatan Akdeniz’de mevcut enerji yatakları üzerinde hak iddia ediyor, hakkımız olan sularda arama faaliyetleri yapabiliyorsak eğer? Bu haklılığımızı Denktaş’ın kurucusu olduğu KKTC devletinin bölgesel varlığına da borçlu olduğumuz unutulmamalıdır. Ya KKTC bu kritik süreçte var olmasaydı? Ya 1968 yılından beri süregelen Kıbrıs görüşmelerinde başlangıçtan beri Denktaş’ın savunmuş olduğu tarihi ve hukuki gerçekler olmasaydı? Bugün Kıbrıs elimizden kayıp gitmiş olmaz mıydı?

Çetinoğlu: Londra ve Zürih Anlaşmalarının Kıbrıs’ın varlığını korumasına etkilerini yorumlar mısınız?

Çilingir: Her iki anlaşmada gerek Türkiye, gerekse ada Türkleri için adada varoluş nedenlerini ortaya koyan uluslararası camianın kabul ettiği, bugün de geçerliliği devam eden anlaşmalardır. Her iki anlaşmanın imzalanmasında büyük emeği olan dönemin Türkiye Hükümetine özellikle Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya minnet borçluyuz. Bakınız tarihi gerçekleri biz unutsak da tarihe yazılı gerçekler o süreci hiç unutmaz. Günümüzde adada yaşananlara bakıldığında Denktaş’ın yaptıkları kimi çevrelerce tenkit edilebilmekte, şu şöyle olmasaydı da denebilmektedir. Ama yıllar geçtikten sonra tıpkı Menderes ve Zorlu örneğinde olduğu gibi tarih sayfaları tüm gerçekliği ile yine karşımıza çıkacaktır. Bunu şu nedenle söyledim. Evet, adada büyük bir mücadele verilmiştir. Zaferler kazanılmış, yeni bir Türk devleti de kurulmuştur. Ama unutulmasın k, 1959-1960 Londra ve Zürih Antlaşmalarında kazanılan başarı olmasaydı, adada yaşayan Kıbrıs Türklerinin bu günleri görmesi de mümkün olmayacaktı. İşte Denktaş’ın Kıbrıs Türk’ü için verdiği mücadeleye bu çerçeveden bakmak gerekir.

(DEVAM EDECEK)
"Kıbrıs" Diğer Yazılar