10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (95)

13.05.2024
Taarruza başlamak üzere araçlara bindirilen taburumuz ile helikopterlerle gelen bu birliklerimiz arasında az da olsa bir karışıklık yaşanmıştı ama kısa sürede bu karışıklığı önledik. Gelen bu birliklerle, 230'ncu Motorize Alayının tamamı adaya intikal etmişti ama harekâtın başından beri Alayımız bir bütün olarak kullanılamıyordu!

Bu bütünlük ancak 2'nci Harekâttan 3 gün önce gerçekleşebilecekti.

Artık taarruza iştirak edecek birliklerimiz arazideki tertiplenmelerini tamamlamışlar verilecek taarruz emrini bekliyorlardı.

Bulunduğumuz yere yakın Koç Tepe denilen bölgede bir mücahit taburu bulunuyordu. Taarruz bölgesi, muhtemelen bu tepeden daha iyi görülecekti.  Gerçekten de öyle oldu. Ama taarruz edeceğimiz Yukarı Dikomo bölgesi de bizim bulunduğumuz araziyi daha yüksekten görüyordu. Yani hâkim arazi ve yüksek tepeler Rumların elindeydi.

Taarruzumuzu işte böylesine hâkim bir arazi bloğunda mevzilenmiş Rumlara karşı yapacaktık. Taarruz edeceğimiz arazi devamlı olarak Rum havan ve topçusunun ateşi altındaydı. Bulunduğumuz yerde, Koç Tepede mücahitlere ait küçük bir birlik vardı. Harekâtın başladığı 21 Temmuzu, 22 Temmuza bağlayan o gece, bu mücahit birliği, Rum komandolarının baskınına uğramış ve ağır bir zayiat vermişlerdi.

İşte tam bu bölgede kalan diğer mücahit arkadaşlar, ellerinde mevcut bir tek 81 mm'lik havan ile Rumların mevzilenmiş olduğu karşı sırtlara görerek havan atışı yapıyorlar, ellerinden geldiğince taarruz edecek birliklerimize yardım etmeye çalışıyorlardı…

Hava inanılmayacak kadar sıcaktı. Sanki bulunduğumuz bölgeyi bir ateş çemberi sarmıştı. Bir de Rum topçusunun ateşi ile arazideki saman balyalarının alev, alev yanmasının yarattığı ek sıcak hava…(O günleri hatırladıkça, böylesi bir ortama nasıl dayanabildiğimizi hala sorgularım! Böylesi güç şartlara dayanabilmenin sırrı; iman gücü, vatan sevdası, göreve ve komutana olan sadakat ve inanç beraberliğinden başka bir şey olamazdı.)

 Birliklerimiz yavaş, yavaş taarruz çıkış hattının geçmeye başladılar. Mehmetçiğin gözü pek, korkusuz ve iman dolu yüreği ile eşleşen bedeni; savaş meydanında yavaş, yavaş ilerlemeye başlamıştı.

'Artık meydan er meydanı, yiğitlik meydanıydı. Yüce Atatürk'ün buyurduğu gibi: "Muharebe meydanında yağan mermi yağmuru, o yağmurdan korkmayanları, korkanlardan daha az ıslatacaktı…"

Bulunduğum yerden düşman mevzilerine doğru kısa bir süre bir baktım! Beynimde sadece görev aşkı, kalbimde vatan sevdası, yanımdaki askerlere hitaben, ağzımdan sadece şu sözler dökülüverdi:

"Haydi, arkadaşlar gazamız mübarek ola. Ölürsek, Şehit; kalırsak Gaziyiz. Vatan görev bekler ileri…"

(bundan sonrasını, 1974 Kıbrıs Savaşlarını anlattığım, 'Girne'den Doğan Güneş' ve ' 20 Temmuz 1974/ ve Sonrası Unutanlar, Unutturulanlar Ya da Hatırlayamadıklarımız' isimli savaşı anlatan kitaplarımdan okuyabilirsiniz…

Artık yaşamak kadere, zafer ise; süngümüzün gücüne kalmıştı…

(20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Kıbrıs Savaşları; 1'nci ve 2'nci Kıbrıs Harekâtı adıyla anıldı. Yakın tarihimize altın sayfalarla yazılan ve sonucu zaferlerle dolu bu savaş, adada ateş kes ilan edilinceye kadar, fiilen 26 gün sürdü…

1974 Kıbrıs Savaşlarının tamamında Türk Silahlı Kuvvetleri 498 şehit, 1200 yaralı verdi. Kahraman Şehitlerimizi, vatan evlatlarımızı ata yadigârımız olan "O Gazi Toprakların" çeşitli bölgelerinde hazırlanan şehitliklerine emanet ettik. Her bir şehidimizin başucunda, Milletimizi temsil eden Ay Yıldızlı Şanlı Bayrağımız gururla dalgalanmaya devam etmekte olup, sonsuza kadar da dalgalanacaktır.

1571 yılından beri ata yadigârı Kıbrıs adasının Serdarlığını yapan Kıbrıs Türk Halkı'da bu harekâtta önemli kayıplar verdi. Adanın Osmanlılar tarafından fethi sırasında verilen 80.000 şehidimizin yanı sıra, 50'li yıllardan beri, özellikle 1963 yılında Rumların hunharca katlettiği binlerce Kıbrıs Türk'ü kardeşimize ilaveten, 1974 savaşlarında da Kıbrıs Türk Halkı; 70'i mücahit, 270'i sivil olmak üzere 340 vatan evladını şehit verdi. 2000'ini de yaralandı…)

 1974 Kıbrıs Savaşlarından sonra Amerika, aşağıdaki nedenlerden dolayı; ülkemize 3 yıl sürecek bir silah ambargosu uyguladı…

Türkiye'nin 1960 öncesinde 1958 de Zürih, 1959'da da Londra'da; İngiltere ve Yunanistan'ın katılımıyla ve Birleşmiş Milletler zemininde imzalamış olduğu uluslararası antlaşmaların 4'ncü maddesine göre 'garantör' ülke olmasının vermiş olduğu yetkiye dayanarak, Kıbrıs adasında bozulan düzeni 20 Temmuz 1974 tarihinde askeri bir müdahale gerçekleştirmiştir.

Devam edecek...
"Siyaset" Diğer Yazılar