10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (94)

12.05.2024
İşte savaş meydanlarının yiğit askeri, Mehmetçik böyle bir insanlık abidesiydi. Böylesine bir askeri tanımak için onun gerçekleştirdiği böylesi kahramanlıkları okumak değil; demek ki, kaderde birlikte paylaşmak da varmış diye düşündüm bir an. Yüce Atatürk'ün şu veciz ifadesi onu ne kadar iyi tanımlıyordu:

"Dünyanın hiçbir ordusunda, yüreği seninkinden daha temiz ve daha mükemmel bir askere rast gelinmemiştir."

Gerçekten de savaş meydanında cesaretiyle temayüz eden, vatanına, bayrağına, milletine ve komutanına içtenlikle bağlı. İman gücünü, çelik gibi iradesiyle bütünleştirebilen insanoğlu; ancak Türk Milletinin sinesinden çıkabilirdi. İşte tüm bu özellikler de, "Mehmetçik" kavramında birleşmişti. Savaş meydanları bu tarihi gerçeği hep böyle yazmıştı, Kıbrıs savaşlarında da böyle yazmaya devam edecekti.

Yukarıda anlatmış olduğum ve bizzat tanıklığını yaptığım bu kahramanlık öyküsü; bu gerçeklerin tarih sayfalarına yansıdıklarından sadece bir tanesiydi…

Artık savaşın sıcak yüzü, bizim taburumuz personelini de yakmaya başlamıştı!

18 Temmuz'dan beri gözümüzü kırpmamıştık, hepimiz çok uykusuzduk…

Herkes çok yorgundu. Fakat bizlerin uyuması, büyük bir felaketle karşılaşmamız demekti! Çünkü böylesine bir zafiyet, birliğimize Rum'ların yapabileceği bir gece baskını ile bizi karşı, karşıya getirebilir, büyük kayıplar vermemize neden olabilirdi…

Gecenin karanlığına rağmen Beşparmak dağlarında mevcut birliklerimizin Rumlarla olan çarpışması, gece muharebeleri tüm şiddetiyle devam ediyordu. Beşparmak dağlarının geceyle örtünen simsiyah görüntüsü üzerinde; namlu ağız alevleri bir sağa, bir sola doğru gidiyor, atılan izli mermiler ve bulunulan bölgeyi gündüze çeviren işaret fişekleri, sanki oraları bayram yerine çeviriyordu!

 Ancak ne yazık ki, neşeli bir bayram gününün gecesini değil! Kıbrıs savaşlarının en şiddetlisini bu gecede yaşıyorduk… Bu arada omuz, omuza savaştığım, tabur S-4'ümüz Üsteğmen Kamil Aslan'la birlikte uykusuzluğa karşı büyük bir direnç savaşı veriyorduk!

Saat gece yarısını çoktan geçmiş ve hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Rüzgârın hızı nedeniyle sallanan ağaçlar, çalılar yürümeye, uzaklarda görünen ışıklar üzerimize doğru yürümeye başlamıştı! Evet, günlerin vermiş olduğu uykusuzluk ve aşırı yorgunluk nedeniyle, halüsinasyon görüyorduk! Buna rağmen uyumamak adına son gayretlerimizi harcıyorduk artık…

Geceyi yarı uykulu, yarı uykusuz geçirmiş; en sonunda sabahı bulmuştuk. Bu sırada, Tabur komutanımız, beni yanına istedi. Tugay komutanının bizi çağırttığını söyledi ve birlikte Sabri Paşamızın yanına gittik.  Sabri Paşamız; Dikoma'lar istikametine taarruz ederek, Aşağı ve Yukarı Dikoma Köylerini ele geçireceğimiz emrini verdi. Ama bu harekâtın Hava indirme Tugay Komutanlığının harekât kontrolünde gerçekleştirileceğini söyledi.

Bu emir komuta değişikliğiyle; 18 Temmuzdan bu yana üç gün içinde, harekâta katılan iki tugay komutanlığımızın emrine verilmiştik. (askerlik görevinin esaslarını verilen emirler belirliyordu, bizde o gün sadece emredersiniz demiştik.)

22 Temmuz 1974 Boğaz Bölgesinden, Dikoma'lar istikametine taarruz…

Saat 11.30 civarıydı… Taarruz emrini alır, almaz; geriye dönmüş ve taburumuzun toplanması için gereken emir, Tabur komutanımızca verildi. İlk aşamada bölüklerimizin taarruzun başlayacağı bölgeye intikali gerekiyordu. Bunun için de bizlerin o bölgeye intikalini sağlamak amacıyla mücahit teşkilatı tarafından sivil otobüsler temin edilmişti.

(1974 Kıbrıs Savaşlarına katılan hava indirme birliklerimiz; paraşütle atlayıp, helikopterlerle indiklerinden, birinci harekât boyunca kendi kuruluşlarında bulunan motorlu araç ve ağır silahlara, ancak ikinci harekâtta ulaşabilmişlerdir.)

Bölükler biniş sırasına göre dizilmeye başladılar. Tam o esnada helikopterlerimizin sesi duyuldu. Adaya yeni bir birlik getiriyorlardı. Saat tam 13.00 gibi helikopterler, tam da taburumuzun bulunduğu tertiplenme bölgesine bu birliğimizi indirmeye başladılar.

Yeni gelen birliklerimiz, ne büyük bir tesadüf müydü? Yoksa planlı bir indirme harekâtı mıydı? Bilemiyorum! Ama bu birlikler, bizim Türkiye'de kalan Alayımızın geri kalanıydı…   Helikopterlerden inen arkadaşlarımızla kucaklaşırken, o sırada gördüğüm Çok Değerli Alay Komutanımız Kurmay Albay Nezih Erdoğan'la bir an için görüşerek, taburumuzun almış olduğu ve az sonra başlatacağı taarruz harekâtı hakkında kısa bir bilgi de aktardım. Başarılar dileyerek Kolordu muharebe harekât merkezine gitmek üzere yanımızdan ayrıldı…

Devam edecek...
"Siyaset" Diğer Yazılar