10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (58)

04.04.2024
... dünden devam

Aradan birkaç saat geçmişti, adada ki bölgesel çatışmalar gece boyunca tüm şiddetiyle devam ediyordu, bir an bize teslim olan o 187 Rum esir aklıma geldi.

Ne yapıyorlardı, ne durumdaydılar düşüncesi ile bulundukları bölgeye gittim.

Yanlarına geldiğimde, askerlerimin birkaç saat önce aşını, suyunu paylaştıkları bu insanların, verilen hiçbir şeye dokunmadıklarını gördüm, çok şaşırmıştım!

İçlerinde İngilizce bilen olup, olmadığını sorduğumda; esirlerin arasında bulunan 20 – 25 yaşlarında, yeşil gözlü, beyaz tenli, simsiyah saçları ile tam bir Rum dilberi görüntüsünde bir kız ayağa kalkarak, 'Yes I am' diye cevap verdi.

Görünen o ki, toplanan esirler arasında en genci, en cesaretlisi ve akıllısı oydu. Kendisini yanıma çağırdığımda, bir hayli tedirgin ve çekingen olduğunu fark ettim. Titreyen bedeni ile karşımda durdu ama yüzünde mağrur bir ifade vardı.

İsminin Maria olduğunu ve Değirmenlik bölgesinde oturduğunu, 19 Temmuz gününden beri büyük bir korku içinde olduklarını; Türk Askerinin adaya ayak bastığından beri güneye gitmek için yer değiştirdiklerini, ağabeyinin Kutsovendi köyündeki komando kampında asker olduğunu, savaş çıktığından beri, kendisinden haber alamadıklarını ve şu anda kendilerini de nasıl bir sonun beklediğini bilemediklerini ifade etti!

Maria ile konuştukça, korku dolu bakışlarının kaybolduğunu fark etmiştim. Ona korkmamalarını, burada Türk Askerinin koruması altında olduklarını, kendilerine hiçbir zarar verilmeyeceğini söyleyerek, bize güvenmelerini ve bu söylediklerimi diğer esirlere aktarmasını söylemesini istedim.

Ayrıca biraz kızgın, biraz da merak içinde bu kadar aç ve perişan olmalarına rağmen, askerlerimin onlara vermiş oldukları yiyecek ve içeceklere neden dokunmadıklarını sordum?

Maria biraz mahcup, biraz da korkulu bir yüz ifadesi ve ses tonuyla:

"Aralarında bulunan bir papazı işaret ederek, bu papazın; askerlerimizin yiyecek ve içeceklerini esirlerle paylaştıktan sonra hiç birisine dokunulmamasını çünkü Türk Askerlerinin bunları kendilerini zehirleyerek öldürmek amacıyla verdiklerini" söylediğini ifade etti!

Bir anda büyük bir öfkeye kapılmıştım. Papaza hak ettiği dersi vermek istedim ama kendime hâkim oldum.

'Mehmetçiklerimin' esirler için bıraktıkları yiyeceklerden ve içinde su olan mataralardan herhangi birisini seçerek, önce ben tattım ve içtim.

Sonra da esirlere dönerek:

'İşte görün, eğer bana bir şey olursa hiçbir şeye dokunmayın' diye bağırdım.

Beni büyük bir şaşkınlıkla izleyen o insanların, bu hareketimden sonra; onlar için bırakılan yiyecek ve sulara nasıl saldırdıklarını izlerken, içim burkuldu, çok üzüldüm. O gece boyunca bu esirlere ne yapacağız diye düşünmüştüm! Zira aramızda kalmaları, büyük bir problemdi!

Kendimize bile bulamamışken; onları besleyecek ne yiyeceğimiz, ne de suyumuz vardı.

Esirlerin arasına çok güzel Rum kadınları ve genç kızlarının oluşu da ayrı bir problem oluşturabilirdi. Askerlerime bu konuda çok güveniyordum ama ne olursa olsun; ateşle barut yan, yana olmamalıydı!

Ayrıca ne olursa, olsun savaşın içindeydik ve bir an sonra kimin ne olacağı belli değildi! Ya da olmaz dediğim olurda; içimizden birisi çıkar, bu insanlara kötülük yapar, ya da tasallutta bulunursa bunun vicdani sorumluğunu taşıyamazdım.

Geceyi bu karmaşık duygular içerisinde ve çok zor geçirdim…

Devamı yarın...
"Siyaset" Diğer Yazılar