O GECE - 38

04.06.2021
Maria için artık ayrılık vaktiydi! Son bir kez daha bahçeye çıktı. Gecenin havasını yasemin çiçeklerinin kendine has kokusu kaplamıştı... Derin bir nefes aldı! Yıldızlarıyla parıldayan gökyüzüne baktı. Yıldızların biri doğuyor, diğeri karanlığın içinden kayıp gidiyordu… Onlardan birisini yakaladı;

-   Hayatımın en güzel günüydü, ona sevgimi götür, diye fısıldadı…

                  Aradan bir saat geçtiğinde araç gelmiş, onlar da dedesinin köyünden ayrılmaya hazırdılar. Söze ilk Maria girdi;

- Sevgili Helana bize yaptığın yardım için sana bir kez daha teşekkür ediyoruz. İyi ki sana rastladık, Yoksa biz bugün gördüklerimize nasıl ulaşabilirdik? Seni mutlaka Atina’ya bekliyoruz. Unutma sen de bizim ailenin bir parçası olarak gönlümüzün düşesin, dedi.

   Helana da;

- Sizleri gördüğüme çok mutlu oldum,, bir gün mutlaka sizleri görmeye geleceğim, dedi.

   Kucaklaştılar…

-   Hoşça kal Helana seni seviyoruz sözleri, köy sokaklarında yankılandı… Araç hareket etti…

                 Bu sırada, Beşparmak Dağlarından Lefkoşa’ya doğru serin bir rüzgâr esmeye başlamıştı… Maria bir an ürperdiğini hissetti! Ama bu tatlı bir ürperme idi. Yıllar önce esir düştükleri o gün; Türk komutanı onu yanına çağırdığında da böyle ürpermiş, bu duyguya kapılmıştı. İçi bir tuhaf oldu! Şoför onları Ledra Palas kapısına bıraktığında, saat gece yarısını geçmişti. Sınırın öte yakasına geçip, kaldıkları otele yürüdüler… Allah’tan otel sınır kapısına yakın bir yerdeydi. Otele girer girmez odalarına çıktılar, kendilerini yatağa bıraktıkları anda uyuyakalmışlardı. Ertesi sabah erkenden Atina’ya döneceklerdi.

   Onları Atina’ya götürecek olan uçak Lefkoşa Havaalanından tam vaktinde kalktı. Artık hayat onlar için yeniden başlıyordu! Maria, neden böyle düşündüğüne bir anlam veremiyordu ama böyle hissediyordu, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Üzerinde taşıdığı yılların merakı sona ermiş; hayatını, özgürlüğünü borçlu olduğu insanın kim olduğunu öğrenmişti. O gece yaşanan her şeyi hatırlayan, kahramanını tanıyan eski bir kader arkadaşını görmüştü. Hem yıllar sonra o da, adaya döndüğüne göre… Bir anda yıllar önce yazdığı o mektubu hatırladı! Kıbrıs’tan ayrılmadan önce ona yazdığı mektup geldi aklına… Belki de!   Evet, evet… Biraz da yüksek bir sesle; ‘’O zaman, evet o zaman o mektubuma ulaşmış, okumuştur da belki! ’’ diye söylendi…

               Uçakta yanında oğlu Yorgo vardı. Hristo’su ise hemen yanındaki sıranın başında, ona yakın oturmuştu… Hristo, Maria’nın az önceki söylenmesini duymuş olacak ki;

-   Bir şey mi istedin Maria’m? Dedi.

   Maria;

- Hayır, içim geçmiş uyurken sayıkladım galiba sevgilim. Hadi sen de uyumaya çalış, Atina’ya daha bir saatten fazla var, dedi. Onların konuşmalarından oğlu Yorgo da uyanmıştı… Annesinden su istedi.

İçtikten kısa bir süre sonra annesinin kolundan tutarak, yavaş bir sesle;

-   Anneciğim, bizim ülkemizde de ‘özgürlüğe giden yol’ var mıdır acaba? dedi…

   Maria, oğlunun bu sorusuna çok şaşırmıştı!  

-   Bu da nereden çıktı oğlum şimdi? Demek zorunda kaldı…

     Oğlu;

   - Anneciğim ama sen Kıbrıs’ta özgürlüğe giden yolu o kadar güzel anlattın ki, ben de büyüyünce böyle bir yolda koşmak isterim. Onun için sordum, dedi.

     Maria;

- Bak oğlum, hayatın içinde her zaman özgürlüğe giden bir yol vardır mutlaka. Ama bence herkes özgürlüğe giden yolun değil, özgürce yaşamanın peşinde olmalı, özgürlüğün değerini asla unutmamalıdır…

Yorgo büyük bir insanmış gibi; başıyla onayladı,

- Anladım anneciğim, dedi.

   Maria,

   -   Son bir şey daha oğlum; herkes benim gibi şanslı olmuyor! Özgürlüğe giden yolu ararken, ona böyle bir yol sunan o gecenin kahramanını bulamıyor, dedi.

   Uçak Atina’ya indiğinde, onları özgürce esen bir rüzgâr karşıladı!

   Tıpkı yıllar önce o gecenin sabahında özgürlüğe giden yola doğru koşarken Maria ve diğer esirleri karşıladığı gibi ılık, ılık esiyordu…

   Üçü birden el ele tutuştular, hayata kaldıkları yerden devam edeceklerdi…
"Kıbrıs" Diğer Yazılar